1960’ların sonlarında Almanya’nın Rosenheim kentinde yaşanan ilginç olaylar, paranormal araştırmaların en dikkat çekici örneklerinden biri olarak hâlâ hafızalardaki yerini korumaktadır. Bir avukatlık bürosunda gerçekleşen bu olaylar dizisi, hem bilim insanlarını hem de paranormal araştırmacıları yıllarca meşgul etti.
Rosenheim’daki avukatlık ofisi, 1967’de aniden tuhaf ve açıklanamayan olayların merkezi haline geldi. Telefonlar kendi kendine çalıyor, açılır açılmaz da kapanıyordu. Teknik ekipler ve telefon şirketi bu sorunu çözmeye çalışsa da bir türlü işin içinden çıkamadılar.
Gariplikler bununla da kalmadı. Ofisin floresan lambaları yuvalarından çıkıp patlıyor, duvardaki resimler kendi kendine yere düşüyordu. Ofis mobilyaları bile açıklanamayan bir şekilde yer değiştiriyordu. Elektrik sistemlerinde herhangi bir arıza tespit edilemedi. Bilim insanları ve polisler olayları incelemek için görevlendirildiklerinde, bu doğaüstü fenomen karşısında çaresiz kaldılar. Sonunda Freiburg Parapsikoloji Enstitüsü’nden Profesör Hans Bender devreye girdi. Bender, bu tür olaylarda genellikle bir “tetikleyici” olduğunu savunuyordu. Yapılan incelemeler sonucunda, ofiste çalışan 18 yaşındaki bir hizmetli olan Anne-Marie Schneider’in olayların merkezinde olduğu fark edildi. Bender’a göre, genç kadının yoğun stres ve negatif enerjisi bu paranormal aktivitelere neden oluyordu.
Schneider’in işten çıkarılmasıyla birlikte, olaylar aniden kesildi. Tüm bu olaylar, parapsikolojik araştırmalar açısından bir dönüm noktası oldu ve Rosenheim Hayaleti olayı, “poltergeist” vakalarının en ünlü örneklerinden biri olarak tarihe geçti.
Rosenheim Hayaleti, bilim ve doğaüstü olaylar arasında ince bir çizgide duran, benzersiz ve hala çözülmemiş bir gizemdir. Bilimsel yöntemlerin yanı sıra parapsikolojinin de kullanıldığı bu vaka, günümüzde bile paranormal araştırmalara ilgi duyanların dikkatini çekmeye devam ediyor.
